Ana Sayfa
     Ziyaretşi defteri
     KURAN DİNLE
     FORUM(ÜYELİK)
     HABERLER
     İletişim
     KESİN GİRİN
     Oyunlar
     SINEMADA SON HABERLER
     100 DİLDE SENİ SEVİYORUM
     GÜNLÜK BURÇLAR
     Telekom
     ==SPOR==
     Shaloin
     izlesene.com
     Youtube
     Sarkılar
     AKVARYUM
     SAHAN
     pisikoloji sözlügü
     mp3 indir
     VİDEO
     <<>>
     mp3 calar
     Düsünceleriniz
     CHAT
     HADİS-DUA
     Günün resmi
     Komik Yazılar
     Tiyatro
     Türkiye Tanıtımı
     LİG TV
     GİF
     DeVlEt
     TV İZLE
     Gitmek İstedigin Yer
     Tarihte Bugün
     Ask Ölcüyo Nerde Bizde O Günler
     Fıkra
     Galeri
     BoyKot
     ReSimLeRiM
     YENİ VÜRÜS
     Kajmer
     CeZa
     Ayben Cartel
     İslami Video
     Sehitlerimiz
     Komik +18
     Örümcek Adam
     SüPeR ViDeOlAr
     SULH CHAT
     XP Püf Noktaları
     BaRıS AkArSu
     RAKİR TANIMAM
     TAN
     sUlE
     Sarıların Orhan
     SHEREK
     PUSAT & RAMBO DÖVÜS
     GÖKSEL
     MANGA
     GÜRKAN ÖZKAN
     Kızlar Burda Sen Nerdesin
     URUS
     CIVRILIM
     HEPIMIZ TURKUZ
     GALATASARAY
     GÜLSEN
     ÇAPKINLIK(CAKIR-POLAT)
     CEP MELODİ
     YARIŞMA
     Araba-Komik Resimler
     Jenıfır Lopes
     BASBUGUMUN HAYATI
     BASBUG 9 ISIK
     3 MAYIZ
     KIZIL ELMA
     BOZKURT
     DOGDUK
     MHP
     OYLAR MHP YE
     BASBUGLAR ÖLMEZ
     BOZDEMİR
     OyUn
     Süper Lig
     Vatan Bölünmez

Can Bildigim Canım Olsan En Çoçukcu Yanım Olsan Hasretinle Hergün Yansam Ben Askına TÖVBELİYİM


Orkun Yurdakul - BASBUGUMUN HAYATI


Alparslan Türkeş Alparslan Türkes 1917 Lefkosede dogdu, 4 Nisan 1997de Ankarada vefat etti. Türk asker ve siyaset adami.Ülkücülerin basbugu olarak adlandirilan Türkes, ayni dönem Türk siyaset yasamini etkileyen liderlerden biriydi. Türkes Kuleli Askeri Lisesi ve Harp Okulunu bitirdikten sonra 1944te yüzbasi rütbesindeyken Turancilik davasindan yargilandi. Dava sonunda aldigi ceza 1 yildan az oldugu için orduya tekrar dönebildi. 1948de Harp Akademisini bitirdi. 1959da albayliga yükseldi. 27 Mayis 1960 harekatinin bildirisini radyodan okuduktan sonra adi sikça duyulmaya baslandi. Bu dönemde Milli Birlik Komitesi içindeki görüs ayriligi sonucu 14 üye ile birlikte emekliye ayrildi. Bir süre sonra Hindistana büyükelçi müsaviri olarak gönderilen Türkes, 1963te yurda dönerek Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisine (CKMP) girdi.1965te bu partinin baskani oldu ve ayni yil milletvekili seçildi. CKMP programini ünlü kitabi 9 Isiktaki görüsler dogrultusunda degistirdi ve 1969da partinin adini Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) yapti. 1975ten sonra koalisyon hükümetlerinde basbakan yardimciligi görevinde bulunan Türkes 12 Eylül darbesinden sonra 4,5 yil tutuklu kaldi. 1987de siyaset yasaginin kalkmasiyla birlikte Milliyetçi Çalisma Partisine (MÇP) girdi ve ayni yil yapilan olaganüstü kongrede genel baskanliga seçildi. 1991 genel seçimlerinde RP ile seçim ittifaki yapan MÇP lideri Türkes yeniden parlamentoya girdi. Ancak, daha sonra MHP adini alan partisi 1995 genel seçimlerinde Türkiye barajini asamadigi için Türkes de parlamento disinda kaldi.Alparslan Türkes 4 Nisan 1997de geçirdigi kalp krizi sonucu Ankarada vefat etti.EserleriMilli Doktirin 9 Isik; Alparslan TürkesKamer Yayinlari; Istanbul , 1997; Dokuz Isik; Berikan Elektronik Basim Yayim; 9 Isik; Hamle Yayinevi; Istanbul; Dokuz Isik ve Türkiye;Hamle Yayinevi; Istanbul; Ülkücülük; Hamle Yayinevi; Istanbul, 1995; 12 Eylül Adaleti () Savunma; Hamle Yayinevi; Istanbul, 1994; 1944 Milliyetçilik Olayi; Hamle Yayinevi; Modern Türkiye ; Istanbul, Milliyetçilik Olaylari; Berikan Elektronik Basim Yayim; 27 Mayis ve Gerçekler; Berikan Elektronik Basim Yayim;27 Mayis, 13 Kasim, 21 Mayis ve Gerçekler; Istanbul, 1996; Ahlakçilik; Berikan Elektronik Basim Yayim; Etik (Ahlak Felsefesi), Etik.; Bunalimdan Çikis Yolu; Kamer Yayinlari; Türk Edebiyatinda Anilar, Incelemeler, Tenkidler, Ani-Günce-Mektup; Istanbul, 1994; Bunalimdan Çikis Yolu; Hamle Yayinevi; Istanbul, 1996; Dis Meselemiz; Berikan Elektronik Basim Yayim; Ilimcilik; Berikan Elektronik Basim Yayim; Kahramanlik Ruhu; Istanbul, 1996; Temel Görüsler; Kamer Yayinlari; Sistemler ve Ögretiler; Istanbul, 1994; Türkiyenin Meseleleri; Hamle Yayinevi; Istanbul, 1996;Yeni Ufuklara Dogru; Kamer Yayinlari; Sistemler ve Ögretiler; Istanbul, 1995.Milletimizin yetistirdigi son Basbug’un hayat hikayesinin baslangicinda da göç var. Yil 1860 Orta Anadoluda, Kayserinin, Pinarbasi ilçesinin Yukari Köskerli Köyünde meskun Avsar Obalarindan Koyunoglu ailesi bir toprak meselesi yüzünden kavgaya girisince Sultan Abdülazizin fermaniyla Kibris’a sürgün edilir. Yil 1917 ve Kasim’in 25i, ögle vakti.. yer, Lefkose. Haydarpasa Mahallesi Kirlizade sokagi 13 numarali mütevazi evde, Kibris’a yerlesen Koyunoglu soyuna mensup Tuzlali Ahmet Hamdi Bey ve esi Fatma Zehra Hanimin Ali Arslan adini verdikleri ogullari dünyaya gelir. Yil 1921 ve 4 yil 4 ay 4 günlük Ali Arslan, annesi tarafindan yikanir, yeni elbiseler giydirilir ve devrin âdetince fesi mücevherler ile süslenerek Sarayönü ilkokuluna (Sibyan Mektebi) gönderilir. Sarikli ve mübarek bir Osmanli Ulemasi olan Hoca Efendinin dizi dibine çöken Ali Arslanin agzindan çikan ilk söz bir euzü besmeledir. Ey Rahman ve Rahim olan Allah’im, annem beni yetistirdi bu mektebe yolladi, okuyup yetisip, milletime hizmet etmek istiyorum dermisçesine bir besmeledir, Ali Arslanin agzindan dökülen.. Birbirinin ardisira gelen ilkokul ve Rüstiye yillari ve her biri birbirinden daha degerli Hüsnü Bey, Selahattin Bey, Mehmet Asim Bey, Ragip Tüzün Bey, Turgut Bey, Osman Zeki Bey ve Faiz Kaymak gibi Türklük ve Türkçülük suuruyla bilenmis birer hançer olan hocalarindan feyz alir. Onlar Ona müfredatin yanisira Kibris Türklerinin yalniz olmadigini Devlet-i âli Osman bakiyesi hür ve müstakil Türkiyenin yanisira yeryüzünde kendileri gibi bahtsiz esaret altinda milyonlarca Türk oldugunu da ögretirler. Dahasi Osman Zeki Bey Ali Arslanin adini adeta senin adin Alparslan olsun ve Sultan Alpaslana denk bir yigit Türk ol, diyerek degistirir. Küçük Alparslan’in dogup, yetistigi o yillarda, Piyale Pasa yadigâri Kibris, sevgili Yesiladamizin tamami Ingiliz isgali altindadir ve Türkün istiklâlini kaybetmesinin ne demek oldugu Onun ruhunun derinliklerine suurunun uyanmaga basladigi günden, çocukluk yillarinin baslangicindan baslayarak siner. O her gece Türkiyeye gidip asker olmayi ve gelip ata-baba ocagini kurtarmanin düsüyle uyur, uyanir. Yil 1933 ve Alparslan’in artik isgal altinda, esaret altinda yasamaya dayanacak gücü kalmamistir. Babasi Ahmet Hamdi Beyi ve Annesi Fatma Zehra Hanim’i ikna eder, aile mallarini satip savar yanlarinda ogullari Alparslan ve kizlari Dervise oldugu halde, ak topraklarin, hür topraklarin, Türkün Türk oldugundan utanmadigi, boynunun egik olmadigi topraklarin, anavatanin, Türkiyenin yoluna düserler; Viyana vapuru ve.. ver elini Istanbul... Ailesi Istanbul’a yerlesince Alparslan’in ilk isi Kuleli Askeri Lisesine kayit olmak olur. Artik O yüreginin Onu çagirdigi yerde ve düslerinin pesindedir. O düslerini düsleyen baskalari da vardir Istanbul’da... Derlenip toparlanmislar, Türklük, Türkçülük ülküsünün O bir daha hiç inmeyecek olan bayragini açmislardir. O Yüce Dilek, O aziz Ülkü, O muhtesem düsler, özellikle, bir Ülkü devi olan Atsiz Hoca’nin can evinde, ocaginda piser ve sohbetlerle, siirlerle, dergilerle, romanlarla mektuplarla Türk aydinlarinin gönlüne cemre cemre düsmekte ve yayilmaktadir. Onlarla tanisir, bulusur, Alparslan Türkes. Yil 1936 Kuleli Askeri Lisesini pekiyi derece ile astegmen olarak bitirince Ankara ve Harp Akademisi yillari baslar. 1938de Harbiyeden mezun olur, artik O Türk Ordusunun genç bir tegmenidir ve Türk Milletinin emrindedir. Yil 1940 Ispartada gönlünü Muzaffer Anaya kaptirir ve evlenirler. Ayzit, Umay, Selcen, Sevenbige (Çagri) ve Yildirim Tugrul adli çocuklarla çiçeklenir bu evlilik ve bozkurtlarin Muzaffer Ana’sinin 1974 yilinda elim kaybindan sonra 1976 yilinda, Sevâl Hanim’la yaptigi ikinci evliliginde de Tanri Onu Ayyüce ve Ahmet Kutalmis adli iki evlât daha vererek sevindirecektir. Yil 1944 3 Mayis.. Ankarada eski tabirle bir nümayis yani gösteri veya yürüyüs vardir. Türkün, Türklügün ölmedigini, ölmeyecegini ve yükselen Türkçülük bayraginin bir daha hiçbir sekilde inmeyecegini gösteriyorlar. Hem dosta hem düsmana... hem devlet hizmetindeki gafillere hem de yurda sizmaya çalisan hainlere, Asya bozkirlarinda yaratilan bozkurt soylularin bozkurt torunlarinin, bir kaç çakalin günü birlik menfaatleri için göz yumduklari kizil yilanin farkinda ve onun basini ezme azminde olduklarini gösterirler. Sâirin öz yurdunda garipsin, özyurdunda parya dedigince tutuklanir Türkçüler... Devrin dalkavuk iktidarinin uyduruk nedenlerle açtigi Türkçülük-Turancilik Davasi baslar. Türkçüler tabutluklara atilirlar, iskencelere ugrarlar. Türkiyede Türk Milliyetçisi olmanin bedelidir bu... Genç Üstegmen Alparslan Türkes’te bunlar arasindadir. 20 Ekim 1944te kendisini vatan hainligi suçlamasiyla sorgulayan mesnetsiz Savciya Diger saniklar gibi bana da vatan hainligi isnat edilmistir. Bunu siddetle redderim. Ben yeryüzünde her seyden çok milletimi ve vatanimi severim. diye haykirir. Ancak mahkeme tarafindan, 9 ay 10 gün hapis cezasina çarptirilir ve bir yildir hücre hapsi yattigi için tahliye edilir. Kendisine verilen cezada daha sonra Askeri Yargitay tarafindan bozulur ve 2. numarali mahkemede beraat eder. Bu onun Türk Milliyetçisi oldugu için zindanlara ilk atilisidir ve son olmayacaktir. Ülkücü olmak çileye talip olmaktir, nimete, ikbale degil. O da Türklük Ülküsü için zaman zaman siddeti artan çileyi bir ömür boyu bir an bile tereddüt etmeksizin ve yakinmaksizin, çekmis ve çile çekmeyi seref bilmistir. Yil 1947 Alparslan Türkes ve 15 diger Türk subayi, A.B.D. Kara Harp Akademisi ve Piyade Okulunda iki yillik bir süre egitim görürler. Bu arada ülkemizden Kars ve Ardahan civariyla Bogazlardan üs talep eden Sovyetler Birligi’nin Komünizm maskesi ardina saklanmis, o eski ve degismez Moskoflugu ayan beyan ortaya çikar. Bu atmosferde yurda dönen Alparslan Türkes Gelibolu ve Çankiri’daki görevlerinden sonra 1951 yilinda Kurmaylik sinavini kazanir ve 1955 yilinda Harp Akademisinden Kurmay Binbasi olarak mezun olur. Yil 1955 dis görev için açilan sinavi kazanarak A.B.D. Pentagonda NATO Türk Temsil Heyeti üyeligine atanir. Bu arada ... Üniversitesinde Uluslararasi Ekonomi egitimi görür. 1957 yilinda Türkiyeye döner. 1959 yilinda Almanyaya Atom ve Nükleer Okuluna gönderilir ve bu okulu basariyla bitirir. O artik bir Kurmay Albaydir. Yil 1960, tarih 27 Mayis öteden beri örgütlenen ve memlekette kardes kavgasini önleyerek bazi reformlar yapmayi hedefleyen Milli Birlik Komitesinin ülke yönetimine el koydugunu açiklayan bildiriyi radyodan okuyan kisi ve ihtilâlin kudretli Albayi”dir. Kurmay Albay Alparslan Türkes ihtilâl hükümetinde Basbakanlik Müstesarligi görevini üstlenir. Bu vazifesi esnasinda Devlet Planlama Teskilati, Devlet istatistik Enstitüsü ve Türk Kültürünü Arastirma Enstitüsü gibi kurum ve kuruluslari kurar. Ancak Milli Birlik Komitesi arasinda ortaya çikan anlasmazliklar nedeniyle, 13Kasim 1960ta Kurmay Albay Alparslan Türkes ve ondörtler olarak bilinen arkadaslari Komitenin diger üyelerince emekliye sevk edilerek tasfiye edilirler ve zorla evlerinden alinip yurtdisinda görevlendirilmek suretiyle sürgün edilirler. O da 19 Kasim’da Türkiyenin Hindistan Büyükelçiligi müsaviri sifatiyla sürgüne gönderilir. 1961-62 1963 yilina kadar 2,5 yil, yönetimi elinde bulunduranlarca Alparslan Türkes’in Türkiyeye dönmesine müsaade edilmez. Yil 1963 tarih 23 Mart Alparslan Türkes sürgünden yurda döner. Dava arkadaslariyla birlikte kadro olusturup partilesmek amaciyla Huzur ve Yükselis Dernegi adli bir dernek kurar. Kisa bir süre sonra Talat Aydemirin giristigi darbe tesebbüsüne karistigi iddiasi ile tutuklanir ve Mamak Askeri Cezaevinde dört ay hücre hapsinde yatar, yargilanir ve beraat eder. Tarih 31 Mart 1965 saat 11.00 de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisine katilir. Tarih 1 Agustos 1965 Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Büyük Kurultay’inda Genel Baskanligina seçilir. Ayni yil yapilan genel seçimlerde Ankara milletvekili seçilir. Yil 1969 Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisinin adi Milliyetçi Hareket Partisi amblemi de Üç Hilâl olarak degistirilir. O yil yapilan genel seçimlerde Adana milletvekili olarak seçilir. Ilki, 31 Mart 1975 -13 Haziran 1977 yillari arasinda ve ikincisi de 1 Agustos - 31 Aralik 1977 tarihleri arasinda Süleyman Demirel baskanliginda kurulan koalisyon hükümetlerinde MHP Genel Baskani olarak, Basbakan Yardimciligi ve Devlet Bakanligi yapar. Ülkü Ocaklari, Büyük Ülkü Dernegi ve diger mesleki örgütlenmeler baslar. 1968 Yilindan itibaren Marksist ve bölücü gençlik hareketleri üniversitelerde yuvalanir ve üniversite özerkliginden istifade ederek buralari silah, cephane deposu haline getirerek Komünist Devrim için üs haline koyarlar. Üniversiteler isgal altindadir. Her yer Leninin Stalinin Maonun resimleri ve komünist sloganlarla doludur. Komünist yeralti örgütleri sehir gerillasi mi kir gerillasi mi tartismalari yapmakta okullara kendilerine tabi olanlardan baska hiç kimseye hayat hakki tanimamaktadirlar. Bunun üzerine Basbug Alpaslan Türkes toplanan çok az sayidaki gence verdigi seminerlerle onlari komünizm konusunda aydinlatmaya ve alternatif olarak da Türk Toplumculugunu, Türk Milliyetçiligini anlatir. Kisa zamanda çogalan gençler örgütlenmeye baslarlar. Doktriner Türk Milliyetçiligi safhasi baslamistir. Türk Milliyetçileri Dokuz Isik, dokuz prensip etrafinda toplanirlar. Bu gelismelerden rahatsiz olan Türklük ve Türkçülük düsmanlari özellikle de Komünist örgütler kendilerine okulda, fabrikada, köyde, kentte, dagda her yerde ama her yerde karsi çikip mücadele eden Ülkücü Harekete karsi savas ilan ederler ve 12 Eylül 1980e kadar 5000 civarinda Ülkücüyü sehit ederler. Devletin zaaf içinde oldugu düsünülen zinde güçlerdi bir seylerin yani ihtilâlin sartlarinin olgunlasmasi için daha fazla kanin akmasini beklemektedirler. Basbug için 1978, 1979, 1980 yillari bir çogunu bizzat kendisinin yetistirdigi binlerce ülküdasinin Komünist çetelerce katledildigini gördügü, kan aglayan bir yürekle her seye ragmen kaybetmedigi sogukkanliligiyla bir iç savasi önledigi izdirap dolu yillardir. 12 Eylül 1980 sabahi pusudakiler yeterince olgunlasan sartlarin neticesi ihtilâllerini yaparlar. Basbug Alparslan Türkes ve Türkiyenin komünist bir ihtilâle kurban olmasini engelleyen Ülkücü Hareket sanik sandalyesinde, idam sehpalarindadir. Mamaklar ve C5ler bu sürecin sekillendigi mekanlardir. Basbug 12 Eylülden üç gün sonra teslim olur. Cunta tarafindan tutuklanan Basbug, önce 1 ay Uzunadada daha sonrada Ankara Askeri Dil Okulunda ve hastalandigi dönemde de Mevki Hastahanesi’nde 4,5 yil hapis yatar. O ve 218 Ülkücünün idami istenir, 9 Nisan 1985de tahliye olur ve beraat eder. Tarih 6 Eylül 1987.. Yapilan referandum neticesi diger siyasilerle birlikte Basbug’a da konulan siyaset yapma yasagi kalkar ve Basbug Milli Ülküyü iktidar yapmak davayi kitlelere anlatmak için yine meydanlardadir. Tarih 4 Ekim 1987.. Milliyetçi Çalisma Partisi olaganüstü kongresinde Genel Baskanliga seçilir. Tarih 20 Ekim 1991.. Genel seçimlerde MÇPnin RP ve IDP ile yaptigi seçim ittifaki neticesi Yozgat milletvekili seçilir. Basbug, son kez T.B.M.M.dedir. Bu dönemde ülkemizi kasip kavuran bölücü teröre karsi en etkili mücadeleyi O gerçeklestirir. Tarih 27 Aralik 1992.. Oniks Eylülün kapattigi partilerin tekrar açilabilmesini saglayan degisiklikler neticesi toplanan MHPnin son kurultay delegeleri, MHPnin isim ve amblemini MÇPnin kullanabilmesine karar verirler. Tarih 24 Ocak 1992 MÇPnin 4. Olaganüstü kurultayi toplanir ve partinin adini MHP amblemini Üç Hilal olarak degistirir. Yil 1997... tarih 4 Nisan 1965’te Bursa’da dogdu. Eskrim sporunun son yillardaki basarili sporcularindandir. Türkiye Sampiyonluklari’nda raakip tanimayan sporcu, 1984 yilinda Balkan Gençler ve Balkan Büyükler Sampiyonasi’nda ferdi ikincilikler kazandi.
Yıl 1860 Orta Anadolu'da, Kayseri'nin, Pınarbaşı İlçesi'nin Yukarı Köşkerli Köyü'nde meskun Avşar Obalarından Koyunoğlu ailesi bir toprak meselesi yüzünden kavgaya girişince Sultan Abdülaziz'in fermanıyla Kıbrıs'a sürgün edilir. Yıl 1917 Kasım ayının 25'i, öğle vakti, yer, Lefkoşe, Haydarpaşa Mahallesi Kirlizâde sokağı 13 numaralı mütevazı evde, Kıbrıs'a yerleşen Koyunoğlu soyuna mensup Tuzlalı Ahmet Hamdi Bey ve eşi Fatma Zehra Hanım'ın Ali Arslan adını verdikleri oğulları dünyaya gelir. Yıl 1921 4 yıl 4 ay 4 günlük Ali Arslan, annesi tarafından yıkanır, yeni elbiseler giydirilir ve devrin âdetince fesi mücevherler ile süslenerek Sarayönü İlkokulu'na (Sıbyan Mektebi) gönderilir. Sarıklı ve mübarek bir Osmanlı uleması olan Hoca Efendi'nin dizi dibine çöken Ali Arslan'ın ağzından çıkan ilk söz bir "Besmele"dir. "Ey Rahman ve Rahim olan Allah'ım, annem beni yetiştirdi bu mektebe yolladı, okuyup yetişip, milletime hizmet etmek istiyorum" dermişcesine bir "Besmele"dir, Ali Arslan'ın ağzından dökülen... Birbirinin ardı sıra gelen İlkokul ve Rüştiye yılları ve herbiri birbirinden daha değerli Hüsnü Bey, Selahattin Bey, Mehmet Asım Bey, Ragıp Tüzün Bey, Turgut Bey, Osman Zeki Bey ve Faiz Kaymak gibi Türklük ve Türkçülük şuuruyla bilenmiş birer hançer olan hocalarından feyz alır. Onlar Ona müfredatla beraber Kıbrıs Türklerinin yalnız olmadığını Devlet-i Âli Osman bakıyesi hür ve müstakil Türkiye'nin yanısıra yeryüzünde kendileri gibi bahtsız esaret altında milyonlarca Türk olduğunu da öğretirler. Dahası Osman Zeki Bey, Ali Arslan'ın adını âdeta senin adın "Alparslan olsun" ve "Sultan Alparslan'a denk bir yiğit Türk ol", diyerek değiştirir. Yüreğinin Onu çağırdığı yerde ve düşlerinin peşindedir. O düşlerini düşleyen başkaları da vardır. İstanbul'da... Derlenip toparlanmışlar, Türklük, Türkçülük ülküsünün O bir daha hiç inmeyecek olan bayrağını açmışlardır. O yüce Dilek, O aziz Ülkü, O muhteşem düşler, özellikle, bir Ülkü devi olan Atsız Hoca'nın canevinde, ocağında pişer ve sohbetlerle, şiirlerle, dergilerle, romanlarla mektuplarla Türk aydınlarının gönlüne cemre cemre düşmekte ve yayılmaktadır. Onlarla tanışır, buluşur, genç Alparslan Türkeş. Yıl 1936 Kuleli Askeri Lisesi'ni pekiyi derece ile asteğmen olarak bitirince Ankara ve Harp Akademisi yılları başlar. 1938'de Harbiye'den mezun olur, artık O Türk Ordusu'nun genç bir teğmenidir ve Türk Milleti'nin emrindedir. Yıl 1940 Isparta'da gönlünü Muzaffer Ana'ya kaptırır ve evlenirler. Ayzıt, Umay,Selcen,Sevenbige (Çağrı) ve Yıldırım Tuğrul adlı çocuklarla çiçeklenir bu evlilik vebozkurtların Muzaffer Anası'nın 1974 yılında elim kaybından sonra 1976 yılında, Seval Hanım'la yaptığı ikinci evliliğinde de Tanrı Onu Ayyüce ve Ahmet Kutalmış adlı iki evlât daha vererek sevindirecektir. Yıl 1944 3 Mayıs Ankara'da bir gösteri veya yürüyüş eski tabirle nümayiş vardır. Türk'ün, Türklüğün ölmediğini, ölmeyeceğini ve yükselen Türkçülük bayrağının bir daha hiçbir şekilde inmeyeceğini gösteriyorlar. Hem dosta, hem düşmana... Hem devlet hizmetindeki gafillere, hem de yurda sızmağa çalışan hainlere, Asya bozkırlarında yaratılan bozkurt soyluların bozkurt torunlarının, bir kaç çakalın günü birlik menfaatleri için göz yumdukları kızıl yılanın farkında ve onun başını ezme azminde olduklarını gösterirler. Şâirin "Öz yurdunda garipsin, özvatanında parya" dediğince tutuklanır Türkçüler... Devrin dalkavuk iktidarının uyduruk nedenlerle açtığı Türkçülük-Turancılk Davası başlar. Türkçüler tabutluklara atılırlar, işkencelere uğrarlar. Türkiye'de Türk Milliyetçisi olmanın bedelidir bu... Genç Üsteğmen Alparslan Türkeş'te bunlar arasındadır. 20 Ekim 1944'te kendisini mesnetsiz "vatan hainliği" suçlamasıyla sorgulayan savcıya "Diğer sanıklar gibi bana da vatan hainliği isnad edilmiştir. Bunu şiddetle redderim. Ben yeryüzünde herşeyden çok milletimi ve vatanımı severim" diye haykırır. Ancak mahkeme tarafından, 9 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılır ve bir yıldır hücre hapsi yattığı için tahliye edilir. Kendisine verilen cezada daha sonra Askeri Yargıtay tarafından bozulur ve 2. numaralı mahkemede beraat eder. Bu onun Türk Milliyetçisi olduğu için zindanlara ilk atılışıdır ve son olmayacaktır. Ülkücü olmak çileye talip olmaktır, nimete, ikbale değil. O da Türklük Ülküsü için zaman zaman şiddeti artan çileyi bir ömür boyu bir an bile tereddüt etmeksizin ve yakınmaksızın, çekmiş ve çile çekmeyi şeref bilmiştir. Yıl 1947 Alparslan Türkeş ve 15 diğer Türk subayı, A.B.D. Kara Harp Akademisi ve Piyade Okulu'nda iki yıllık bir süre eğitim görürler. Bu arada ülkemizden Kars ve Ardahan civarıyla Boğazlardan üs talep eden Sovyetler Birliği'nin komünizm maskesi ardına saklanmış, o eski ve değişmez "moskofluğu" ayan beyan ortaya çıkar. Bu atmosferde yurda dönen Alparslan Türkeş Gelibolu ve Çankırı'daki görevlerinden sonra 1951 yılında kurmaylık sınavını kazanır ve 1955 yılında Harp Akademisi'nden Kurmay Binbaşı olarak mezun olur. Yıl 1955 Dış görev için açılan sınavı kazanarak A.B.D. Pentagon'da NATO Türk Temsil Heyeti üyeliğine atanır. Bu arada (................) Üniversitesi'nde Uluslararası Ekonomi eğitimi görür. 1957 yılında Türkiye'ye döner. Yıl 1959 Almanya'ya Atom ve Nükleer Okulu'na gider. Bu okulu başarıyla bitirdiğinde artık bir Kurmay Albay'dır. Yıl 1960 Tarih 27 Mayıs öteden beri örgütlenen ve memlekette kardeş kavgasını önleyerek bazı reformlar yapmayı hedefleyen Milli Birlik Komitesi'nin ülke yönetimine el koyduğunu açıklayan bildiriyi radyodan okuyan kişi ve "İhtilâl'in kudretli Albayı"dır. Kurmay Albay Alparslan Türkeş İhtilâl hükümetinde Başbakanlık Müsteşarlığı görevini üstlenir. Bu vazifesi esnasında Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet İstatistik Enstitüsü ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi kurum ve kuruluşları kurar. Ancak Milli Birlik Komitesi arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, 13 Kasım 1960'ta Kurmay Albay Alparslan Türkeş ve "ondörtler" olarak bilinen arkadaşları Komite'nin diğer üyelerince emekliye sevkedilerek tasfiye edilirler ve zorla evlerinden alınıp yurtdışında görevlendirilmek bahanesiyle sürgün edilirler. O da 19 Kasım'da Türkiye'nin Hindistan Büyükelçiliği müşaviri sıfatıyla sürgüne gönderilir. 1961-62 1963 yılına kadar 2,5 yıl, yönetimi elinde bulunduranlarca Alparslan Türkeş'in Türkiye'ye dönmesine müsaade edilmez. Yıl 1963 Tarih 23 Mart Alparslan Türkeş sürgünden yurda döner. Dava arkadaşlarıyla birlikte kadro oluşturup partileşmek amacıyla "Huzur ve Yükseliş Derneği" adlı bir dernek kurar. Kısa bir süre sonra Talat Aydemir'in giriştiği darbe teşebbüsüne karıştığı iddiası ile tutuklanır ve Mamak Askeri Cezaevi'nde dört ay hücre hapsinde yatar, yargılanır ve beraat eder. Yıl 1965 Tarih 31 Mart saat 11:00 de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne katılır. Kısa bir zaman sonra 1 Ağustos 1965 tarihinde Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Büyük Kurultayı'nda Genel Başkan seçilir. Aynı yıl yapılan genel seçimlerde Ankara milletvekili olarak parlamentoya girer. Yıl 1969 Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin adı Milliyetçi Hareket Partisi amblemi de Üç Hilâl olarak değiştirilir. O yıl yapılan genel seçimlerde Adana milletvekili seçilir. 31 Mart 1975-13 Haziran 1977 ve 1 Ağustos-31 Aralık 1977 tarihleri arasında Süleyman Demirel başkanlığında kurulan I. ve II. Milliyetçi Cephe koalisyon hükümetlerinde MHP Genel Başkanı olarak, Başbakan Yardımcılığı ve Devlet Bakanlığı yapar. Ülkü Ocakları, Büyük Ülkü Derneği ve diğer mesleki örgütlenmeler başlar. 1968 yılından itibaren marksist ve bölücü gençlik hareketleri üniversitelerde yuvalanır ve üniversite özerkliğinden istifade ederek buraları silah, cephane deposu, "Komünist Devrim" için üs haline getirirler. Üniversiteler işgal altındadır. Her yer Lenin'in Stalin'in Mao'nun resimleri ve komünist sloganlarla doludur. Komünist yeraltı örgütleri "şehir gerillası" mı "kır gerillası" mı tartışmaları yapmakta okullara kendilerine tabi olanlardan başka hiç kimseye hayat hakkı tanımamaktadırlar. Bunun üzerine Başbuğ Alpaslan Türkeş toplanan çok az sayıdaki gence verdiği seminerlerle onları komünizm konusunda aydınlatmağa ve alternatif olarak da Türk Toplumculuğunu, Türk Milliyetçiliğini anlatır. Kısa zamanda çoğalan gençler örgütlenmeğe başlarlar. Doktriner Türk Milliyetçiliği safhası başlamıştır. Türk Milliyetçileri Dokuz Işık, dokuz prensip etrafında toplanırlar. Bu gelişmelerden rahatsız olan Türklük ve Türkçülük düşmanları özellikle de Komünist örgütler kendilerine okulda, fabrikada, köyde, kentte, dağda her yerde ama heryerde karşı çıkıp mücadele eden Ülkücü Hareket'e karşı savaş ilan ederler ve 12 Eylül 1980'e kadar 5000 civarında Ülkücüyü şehit ederler. Devlet'in zaaf içinde olduğu düşünülen "zinde güçleri birşeylerin daha doğrusu ihtilâlin şartlarının "olgunlaşması için daha fazla kanın akmasını beklemektedirler. Başbuğ için 1978, 1979, 1980 yılları bir çoğunu bizat kendisinin yetiştirdiği binlerce ülküdaşının komünist çetelerce katledilişini gördüğü, kan ağlayan bir yürekle her şeye rağmen kaybetmeriği soğukkanlılığıyla bir iç savaşı önlediği ızdırap dolu yıllardır. Yıl 1980 12 Eylül sabahı pusudakiler yeterince olgunlaşan şartların neticesi ihtilâllerini yaparlar. Başbuğ Alparslan Türkeş ve Türkiye'nin komünist bir ihtilâle kurban olmasını engelleyen Ülkücü Hareket sanık sandalyesinde, idam sehpalarındadır. Mamaklar ve C5'ler bu sürecin şekillendiği mekânlardır. Başbuğ 12 Eylül'den üç gün sonra saklandığı yerden ortaya çıkıp teslim olur. Cunta tarafından tutuklunan Başbuğ, önce 1 ay Uzunada'da daha sonrada Ankara Askeri Dil Okulu'nda ve hastalandığı dönemde de Mevki Hastahanesi'nde 4,5 yıl hapis yatar. O ve 218 Ülkücünün idamı istenilir, 9 Nisan 1985'de beraat eder ve tahliye olur. Yıl 1987 Tarih 6 Eylül, yapılan referandum neticesi diğer siyasilerle birlikte Başbuğ'a da konulan siyaset yapma yasağı kalkar ve Başbuğ Milli Ülküyü iktidar yapmak davayı kitlelere anlatmak için yine meydanlardadır. Yıl 1987 Tarih 4 Ekim, Milliyetçi Çalışma Partisi olağanüstü kongresinde Genel Başkan seçilir. Yıl 1991 20 Ekim 1991 Genel Seçimleri'nde MÇP'nin RP ve IDP ile yaptığı seçim ittifakı neticesi Yozgat milletvekili seçilir. Başbuğ, son kez T.B.M.M.dedir. Bu dönemde ülkemizi kasıp kavuran bölücü teröre karşı en etkili mücadeleyi O gerçekleştirir. Yıl 1992 27 Aralık 12 Eylül'ün kapattığı partilerin tekrar açılabilmesini sağlayan değişiklikler neticesi toplanan MHP'nin son kurultay delegeleri, MHP'nin isim ve amblemini MÇP'nin kullanabilmesine karar verirler. Yıl 1992 Tarih 24 Ocak, MÇP'nin 4. Olaganüstü Kurultayı toplanır ve partinin adını MHP, amblemini Üç Hilal olarak değiştirir. Ve Yıl 1997 Tarih 4 Nisan... Karlar altında milyonlarca ağlayan insan... TÜRK-İSLAM MÜCADELESİ Ezelden takdire göre, imanın ruh verdiği Türk milliyetçiliğinin lideri olan Alparslan Türkeş’in, özbenliğinde Türk-İslâm kimliğinin duygusal planda filizlenmesi ve kök salması için, bu kimliğin zıddını oluşturan bir topluşturan bir topünyaya gelmesi sağlanmıştır. Türk-İslâm tezi kendisini en iyi Rum-Hristiyan antitezinin sıcak etki alanında ortaya koyabilirdi. Kendini ve çevresini tanımaya başlaya küçük Türkeş, Türk, Rum, İngiliz, Müslüman, Hristiyan, esir Türkler gibi kavramlarla çok sıcak bir ortamda tanışmıştır. Bu kavramdan kaynaklanan bir çok sorunun cevabını, ailesinden ve ögretmenlerinden kafasıan ve gönlüne ve gönlüne adeta kazıyarak öğrenmiştir. İleride esir Türkler’in Turan davasını en olumsuz şartlarda bile savunacak bir liderin yetişmesi, ancak böyle öldürücü ve sıcak ortamlarda sağlanabilirdi. O’nun böyle bir misyonu yüklenebilecek bir ruhi potansiyeli vardı ve bu potansiyel böyle çileli ortamlarda harekete geçirilerek işlenebilirdi. Evet, marksistler’in Afganistan ve Habeşistan’da uyguladıkları ihtilal programının bir benzeri Türkiye’de uygulanacak idi. Fakat Alparslan Türkeş ve arkadaşlarının işin içinde olmaları bu kızıl oyunları bozmuştu. Zaten Adnan Menderes ve iki bakanın idamı, ancak Türkeş ve arkadaşları yurtdışına sürüldükten sonra gerçekleştirilmişti. 1960 İhtilali’nde almış olduğu görev nedenile ihtilalin kudretli albayı sıfatını alan Türkeş’in bu olayla birlikte siyasi ideolojik karizması daha da artmış ve bu tarihten sonra üstleneceği tarihi görevi için gerekli olan ruhi ve fikri altyapısı büyük ölçüde tamanlanmıştır. -1965-1980 arasında soğuk savaşın en önemli stratejik cephe ülkesi olan Türkiye’de komünist emperyalizmin fikri ve fiziki saldırıları ve bağımsız Türk devletinin yıkılarak Rusya’nın sıcak denizlere inmesine zemin hazırlamayı hedefliyordu. Böyle bir kızıl amacın gerçekleşmesi halinde Mekke ve Medine’nin de içinde bulunduğu kutsal topraklar ateist bir sistemin infasına terkedilecekti. Denilebilir ki, bu kızıl afete karşı verilecek mücadelenin zahiri (milli) sebebi özelde Türkiye’nin bağımsızlığını korumak, genelde dünya Tütklüğü’nün bağımsızlık mücadelesine katıkıda bulunmak olarak ortaya çıkmakta idi. Mücadelenin manevi (İslami) sebebi, özelde, kutsal toprakların en stratejik cephe olan Türkiye’de savunmasını yapmak, genelde, bütün insanlığın yaratılıştan gelen ininma ihtiyacına karşı ateizm adı altında savaş ilan eden bu insansız ve insafsız komünıst sisteme karşı insanlığın vermekte olduğu haklı mücadeleye ciddi katkılarda bulunmak olarak belirlenmekte idi. İşte böyle bir ortamda, hem milli, hem İslâmi, hem de insani boyutları olan bir mücadelenin verilmesi gerekiyordu. Bu mücadelenin hem fikri hem de fiili sahaca başarıyla sonuçlandırılması yanlızca zahiri tedbirlerlegerçekleştirilemezdi. Bu sebepten maneviyat kadro’su bütün şubeleriyle bu kutsal mücadelede yerlerini almışlardır. Alparslan Türkeş bu mücadelede zahir kadronun başkomutanı olarak görev yaparken, daima maneviyat devletinin yardımını yanında hissetmiştir. Bir çok önemli konuda maneviyattan ya dogrudan ya da görevli haberciler tarafından kendisi bilgilendirilmiş ve yönlendirilmiştir. Türkeş’in hemen hemen her konuda eninde sonunda haklı çıkmasının esas sebebi budur. Kızıl istilaya karşı teoride ve pratikte ortaya konulan mücadelede verilen şehitlerimiz hareketin maneviyat boyutunu gün geçtikçe derinleştiriyordu. Böylece ilahî rahmetten aldığı nasibi her an artan Ülkücü Hareket Başbuğuyla birilte alplik sıfatından erenlik sıfatına dogru hızla yol alıyordu. 12 Eylül 1980 ihtilali ile birlikte Ülkücü Hareket’in alplik sıfatı görevini tamamlayarak nöbeti erenlik sıfatına devretmeye başladı. Bunun anlamı, dışa dönük mücadelenin (küçük cihadın) bilinen sebeplerden dolayı, önce yavaşlayarak durması, sonra da içe bakarak öze dönmesi ve şuurlu bir şekilde Hakk’a yönelmesi aşamalarının yaşanması idi. Gerek hareket olarak, gerekse birer Ülkücü birey olarak, o ana kadar dış düşmanlara karşı verilen mücadelenin bir öz eleştirisinin yapılması, işkencelerin ve idamların anlamının daha yakından kavranmaya başlanması, Ülkücülüğün her zaman varolan fakat derinliği pek ölçülmeyen imani yönünü ön plana çıkardı. Bazıları bu yönden derinliği karşısında dengesini kaybederek dün bugün yarın bağlantısını kuramadı, hatta kopardı ve Ülkücü kimligini karşı adeta savaş açarak, kendince iman tazeledi ve cahiliye (!) ortamından iman ortamına geçmenin iç rahatlığına kavuştu (!) Kur’an’a göre bir insan ya nefsinin kuludur, ya da Allah’ın kuludur. Nefsinin tam kontrolunda bulunan bir kişi, ‚nefsinin istek ve arzuların kuludur‘, arınarak tertemiz bir benliğe sahip olan bir insan ise Allah’ın istek ve arzularına uyarak O’na kulluk eder. Bu iki sınıf arasında bazen nefsine, bazen de Allah’a kulluk eden ızdırablı insanlar bulunur. Alparslan Türkeş’in ömrünün özellikle son beş yılını yakından izleyenler ve tasavvuf konusunda biraz nasipli olanlar onun modern bir Türkmen dervişi makam ve halin olduğunu görmüşlerdir. Onun erenlik sıfatı alplik sıfatını tam konrolüne aldığı içindir ki, mesela 1991 yılında yapılan genel seçimine kendi genel başkanlığı ve partisinini bırakarak Erbakan gibi kendi nefsinin kulu ve kölesi olmuş birinin başkanlığı altında girme erdemliğini gösterebilmiştir. Bu konuda Türkeş’in nefsinin üzerine basabilmesine etkili olan esas sebep ona bu konuda daha 1987 yılında bir haberci vasıtasıyla, ‚gelecek seçimde RP ile ittifak yapacakları, Allah’ın emrinin bu yönde olduğu‘ mesajının iletilmesi olayıdır. Türkeş bu ilahi emre itirazsız uymuş ve gerçekten de nefsinin değil Allah’ın kulu olduğunu göstermiştir. Eğer o seçimde söz konusu ittifak olmasaydı, Demirel yaklaşık 270 milletvekili ile tek başına iktidar olacaktı. Bu iktidarın güçlendireceği sol muhalefet hem birleşecekti hem de 1995 yılında yapılan genel seçimde çoğunluğu sağlayarak şu an iktidarda olacaktı. Bu arada 1991 seçimlerinde MÇP, RP barajı aşamayacakları için kendilerini mecliste ve basında ifade edemiyecekleri ve 1995 seçimlerinde belki RP birkaç milletvekili ile meclise girecekti. Kısacası 1996 ve 1997 yılları içinde başbakanlık makamında rol kesen birisi ve onun avaneleri, bu makamları Alparslan Türkeş’e borçlu olduklarını asla unutmamalıdırlar. Eğer şu veya bu vesile ile bu ülkede İslâmi bir gelişme olmuşsa bunda Türkeş’in ve Ülkücülerin katkısı çok büyüktür. Öte yandan, Ülkücü Hareketin Ahmet Yesevi (k.s.) ocağıyla bağlantısını bilen ve davanın manevi boyutundan haberdar olanlar, alplık sıfatından erenlik sıfatına geçişin zor ve çileli imtihanindan geçtiklerinin farkındaydılar. Bu farkında olma suurunun en fazla yer edindiği şahsiyet elbetteki Alparslan Türkeş idi. Altmış küsür yaşına rağmen, davasının haklılığının yaşanan olaylarla gün gibi açığa çıkmasına rağmen, içeride tutulmasının ilahi bir imtihanın uyğulaması olduğunun tam şuurunda idi. Bu noktada şu ilahi hükmün etkinlık alanında bulunduklarını biliyordu: ‚Sizden öncekilerin geçmiş olduğu imtihandan geçmeden hemencik, kolayca cennete girebileceğinizi mi sanıyorsunuz. Andolsun ki, sizi imtihandan geçireceğiz.‘ Bu imtihanın esas amacı seçilen kişileri ihlasta derinleştirerek, arınmış bir benliğe kavuşturup, Allah (c.c.)‘ın rahmetine erdirerek veli kulları arasına katmaktır. Bu sıcak ortamda başarılı imtihan veren bir çok Ülkücü arındırılarak bu kutsiler kadrosuna dahil edilmiştir. Görünür planda İslâm’ın mücahitleri olduklarını yüksek sesle ilan eden guruptan hemen hemen hiç biri bu halkaya alınmamışlarsır. Bunun açık ispati, bu cenahtakii mücahitlerin (!) o günkü sıcak imtihan dönemlerinde çile denen olgunlaştırma işleminedahil edilmemeleridir. Bu tatlı su müslümanları ne mallarından, ne canlarından, ne de özgürlük ve sıhhatlerinden eksilme yoluyla ‚dar geçitten‘ geçirilmişlerdir. Bu konuda iddiası olanlara daıma şu belirleyici soru sorulur. Sizin hareketinizin bir şehitler ve gaziler kadrosu var mı? Özellikle 1980‘den 1990‘ların başına kadar geçen sürede Türkeş’in nefis elbiselerinden soyundurularak velilik makamına doğru yürütülmesi onun o zamana kadar alplik sıfatını kullanarak vermiş olduğ milli, İslâmi ve insani mücadelenin bereketinin rahmani bir sonucudur. Bu sürecin kilometre taşları bazı iyi kişilerin gönül ekranına yansıtılarak vermiş oldukları mücadelenin haklılığı vğ arkasından gittikleri liderin rahmaniler sınıfından olduğu gerçeği gönüllere ve beyinlere nakşedilmiştir. Ve O, lutfunu dilediğine verir. Velilik makamına yükseltilmiş bir büyük ruhlu Başbuğ olduğu için Alparslan Türkeş’in cenaze töreni rahmeti ifade eden ve göklerin ağlamasını yansıtan lapa lapa yağan kara rağmen toplumun büyük kesimlerinden 3 milyona yakın iman ehlinin katılmasıyla gerçekleşmiştir. Allah ve Resulü’nün sevmediği bir şahsiyetin halk tarafından bu derece sevilmesi ve son yolculuğunda yanlız bırakılmaması mümkün değildir. O resmi bir devlet görevlisi değildi, fakat maneviyat devletinin zahirdeki kutlu bir Başbuğuydu. Onun vefatından hemen sonra birçok iyi kulun gönül ekranına müjdeli, hayırlı, rahmet dolu görüntülü mesajlar gelmiştir. Bunlardan sadece bir tanesini siz değerli okuyucularımızla paylaşmak istiyorum. Alevi bir ailenin kızı anlatıyor: Ben ve ailem yanlış bilğilendirilmelerden dolayı Ülkücüler ve Türkeş’i hep kötü bildik, kötü gördük. Yakın bir zamanda ülkücü olduğunu sonradan ögrendiğim bir arkadaşımın vesilesiyle hem inanç açısından, hem de Türkeş’in şahsiyeti hakkında bir çok yanlıştan kurtuldum. Sayın Türkeş’in vefat haberini televizyondan öğrendiğimizde ailem oldukça sevindi. Ben bu duruma karşı çıktım. Türkeş’in cenaze törenini bir gün sonra televizyonlardan izledim. Ve o gece Türkeş’in ölümüne uzun süre ağladım. Aynı gece sayın Türkeş’i rüyamda gördüm. Genç ve dinç idi. Çok güzel bir takim elbisesi vardı. Yeşillikler içinde yüzünden nur saçıyordu. Aydınlıklar içinde yüksek bir tahtta oturuyordu. Yanına kadar çekinerek vardım. Bana‚ Neden cenaze törenimde bulunmadın. Seni orada görmedim‘ dedi. Ben de‚ Daha önce sizi yanlış tanıttıkları için size karşı idim. Fakat bir Ülkücü arkadaşımdan sizi tanıdım. Sizin cenazenize katılamadım, ama söz veriyorum mezarınızı ziyaret edeceğim‘ dedim. Evet, Alparslan Türkeş vatana, millete ve İslâm’a yapmış olduğu hizmetlerine karşılık olarak, Allah’ın rahmetiyle nefis pisliklerinden arındırılarak Rahman’ın veli kulları arasına katılan bir alperen idi. Ruhu şâd, mekânı cennet olsun. 12 EYLÜL SAVUNMASI 1 Numaralı Askeri Mahkemesi Başkanlıgı´na Dosya No : 1981/176 Ífade Sahibi : Alparslan Türkes Suç : TCK`nun 146/1 maddesinin ihlali. Konu : Sorgulama ifadesi Hk. Hadise : Bir siyasi davanın, idam talebiyle yargılanan bir numaralı sanıgı olarak burada bulunuyorum. Hakkımdaki iddianameyi dinledik. Taleb edilen cezaları ögrendik. Simdi de usul geregi bize söz verilmiş bulunuyor. Her safhasını ve bütün unsurlarıyla bu davanın- başta biz sanıklar olmak üzere, hakim ve sanıklardan cezaevi ve inzibat görevlilerine ve Milli Güvenlik Konseyi üyeleri´ne kadar iradesi ve rolu bulunan herkes dahil-gerek şahislarımız, gerekse devlet ve milletimizin açısından son derece ehemmiyetli oldugu kanaatindeyim. Bu dava dolayısıyla burada Türk Milleti'nin yakın geçmişi, hal-i hazırı ve gelecegi ve bundan sonraki safhalarında ortaya çıkmış ve çıkaçak bütün neticeler, müşahede konusu olmuş ve olacak her türlü tutum, hal ve hareketler ve dava sonunda tesis olunacak nihai hükümler, Türk Devleti'nin dayandıgı temel ve esas degerlerle, müesseselerinin işleyişiyle, hedef ve istikametleriyle dogrudan ilgilidir. Bu dava, Türk Milleti'nin her türlü düşman taaruzuna karşı en büyük silah ve gücü olan milli birlik ve beraberligimizle, milli güvenlik ve savunmamızla da dogrudan dogruya ilgilidir. Bunu söylerken asla mübalaga etmiyorum. Bu mahkemenin, bütün safhalarıyla, bugünkü nesilleri, yaşayan insanlarmızı oldugu kadar, gelecek nesillerimizi de yakından alakadar, edecegi muhakkaktır. Mücerret adalet açısından yargı organlarına intikal eden her dava ehemmiyetlidir. Resmi kabullere göre mensup, taraftar ve sempatizanlarini iki milyon olarak ifade edebilen, milli ve milliyetçi bir partinin, genel başkanindan itibaren bütün organlariyla ve idarecileriyle dünya adalet tarihinde görülmemiş bir sayida ikiyüzyirmi idam istenerek yargilanmasi ve herhalde adalet terazisinde hassas tartilmasi gereken farkli bir agirlik teşkil edecekdir. Íslami, insani, milli ve medeni bir prensip olarak milletimizle birlikte biz iman etmişizdir ki," adalet mülkün temelidir." Zulme sapan, adalete gölge düşüren, mülkün, yani devletin temellerine dinamit koymuş olur. Adaleti çigneyen insaniyeti çignemiş olur, Íslamiyet´i çignemiş olur ! Zulum ve adaletsizlik her şeyden önce Allah´a isyandir. Ínanci olmayanlar, kalbi mühürlü ve küfürle kararmiş olanlar bilmeseler ve inanmasalar da, büyük Türk Milleti böyle bir isyani bagişlamaz. Türk Milleti'ni zülümle idare etmenin, adaletsizlige razi ve ram etmenin imkani yoktur. Milletimizden aldigimiz bu ilham ve inançladir ki, biz, her zaman ve her yerde "lekesiz ve gölgesiz bir adaletin" savunucusu olmuşuzdur. Mücadelesini yaptigimiz degerlerin başinda "lekesiz ve gölgesiz bir adalet" şiari yer almiştir. Hakka riayet ve adaletle hükmetmek de şahislarimizi çok aşan, milli ve ilahi bir mes´uliyet davasidir. Taşidigim bayrak; temsil ettigim mukaddes Türk milliyetçiligi davasi ugrunda, komünist ve bölücü hainlerin kurşunlariyla topraga şehitler ordusuna katilmiş olan Ruhi Kiliçkiran´dan Gün Sazak´a kadar şehit evlat ve kardeşlerimin ruhaniyetlerimin de şu anda bizimle beraber olduklarini biliyorum. Onlar da beni dinliyorlar. Onlarin tekzib etmeyecekleri şekilde konuşmaya, yanliz hak bildigimi söylemeye mecburum. Çünkü onlar, o üçbinaltiyüz can, bu hak bildigimiz yolda "vatan-millet-din ve devlet" ugrunda şehit oldular. Onlar hem şehitlerimiz, hem de şahitlerimizdir. Yarin huzur-i ilahide de bana şahitlik edecek olanlar, onlardir... Onlarin huzurunda, onlar için konuşacagim! Ebed-müdded olan Türk Devleti'ne;kiyamete kadar hür, müstakil, mes´ud ve müreffeh yaşamasini, her gayeden aziz bildigimiz Büyük Türk Milleti'ne bugüne kadar hizmet etmekte olanlar için; yarin ayni yolda, ayni heyecan ve şuurla bu kutsal hizmetin bayragini taşiyacak olanlar için konuşacagim! Huzur-i ilahiye yüz akiyla çikmaktan başka bir endişeye gönlümde yer yoktur. Hiçbir beşeri kudret önünde egilmem. Kimsenin merhamet ve insafina şahsen ihtiyacim yoktur. Sözüm, tenkidim, talebim yalniz mülkün temeli olan adalet naminadir, yanliz milletim ve devletim içindir... Allah nasip ettigi için, çok genc yaşlardan itibaren Türk milliyetçiligi gibi bir davanin mensubu oldum. Ömrümü davama adanmiş olarak geçirdim. Yine Allah nasip ettigi için bu mukkaddes ve mübarek davanin siyasi aksiyon planinda liderligini, bayraktarligini yaptim. 64 yaşimdayim. Benim ayrica anlatmama lüzüm yok; hepiniz biliyorsunuz, herkes biliyor ki, bu dünyada fani bir beşer için tatmin sebebi sayilan ikbalin en üst kademelerini gördüm. Mükerreren itibari da gördüm, yaşadim siviliyle, askeriyle mahkemelere de girdim çikdim. Tecrubem az sayilmaz. Bu dünyada iyiden kötüden birçok şeyi tartip çekmek, degerli olan nedir, degersiz olan nedir, bunlar üzerinde düşünme firsatini buldum. Dolu dolu yaşanmis bir ömrün şu merhalesinde, inanç ve prensiplerimden, şeref ve haysiyetimden, ugruna ömrümü ve bütün varligimi adayip harcadigim Türk milliyetçiligi davasindan daha ehemmiyetli, tamah etmeye, tenezzül etmeye, pesinde koşup yorulmaya deger bir şey olduguna inanmiyorum. Bu iddianame bu dava dolayisiyla, milli bekamiz açisindan maseri vicdanin zaruri olan bazi müsbet hassasiyetleri tahrib edilmis olacaktir. Bu tahribat baslamistir. Çünkü siyasi hareketlerimizle birlikte, yanliz bize oy verenleri degil, bütün Türk milletini içine alan fikriyatimiz ve ve onun ayrilmaz bir parçasi olan milli heyecani da yargilanmaktadir. Sizler istemeseniz de, bu mahiyetteki bir dava bir bakima kaçinilmaz olarak bu sonucu getirildi. Devlet ve siyaset hayatinda görev ve sorumluluklar yüklenmis insanlarin düsüncelerinden tecrit edilerek ele alinmasi, tarihde oldugu gibi bugünde mümkün degildir. Fikirleri insanlar temsil ederler ve bu fikirler, temsilcilerinin sahsinda kitlelere mal edilir. Bu bakimdan da milyonlarca insan, mesela ``milliyetçiler ayri, milliyetçilik ayri´´seklinde bir tefrik yapmaz, yapamaz, kaldi ki ortaya konulan iddianame, bu kabil tefrikleri, en küçük nüanslara kadar yapilacak, en dikkatli ve bize herhanki bir suretle sahip çikmak endisesinde olmayan kimseler için bile, ´´yargilanan MHP´nin yöneticileridir, fikriyati degil.´´demek imkanini birakmamistir. Bizler burada düsünce ve siyasetimizle ve hatta daha çok da düsüncemizden dolayiyargilaniyoruz. Sizlerden bir tek ricam var. Sözlerimi kesmeden sonuna kadar dinleyin. Sormaya hazirlandiginiz veya bilahare sormak isteyeceginiz bir çok sualin ve iddianamede ortaya konulan itham ve isnadlarin cevaplarini, tahmin ediyorum ki konusmamin bütünlügü içinde almis olacaksiniz. Karsisinda sizlerin su anda tasidiginiz üniformayi, 37 yil serefle tasimis, Milli Birlik Komitesi üyeligi, parti genel baskanligi, basbakan yardimciligi yapmis, Türkiye´nin son yirmi yillik tarihi içinde emsali görülmedik düsmanliklarin ve emsalsiz sevgi ve bagliliklarin hedefi olmus, bu dünyanin bir türlü kahir ve mihretinden geçmis bir insan konusuyor. Sabirla dinlediginiz takdirde, hem vazifenizi yapmis olursunuz, hem de ümid ediyorum ki, sahsen istifadeniz olur. Çünkü konusacagimiz meseleler, yanliz su ani, sizi bizi degil,Türk milletinin gercek bütün zamanlarini ve nesillerini de çok yakindan ilgilendirecek hayati ehemmiyettemeselelerdir. 12 Eylül 1980 tarihine gelinceye kadarki olaylar ve gercekler muvacehesinde, ´´Türkiye´de ne hakli ve hatta yegane hakli zümre kimdi? Vatan, millet ve devletine karsi üstüne düsen görevleri, ne pahasina olursa olsun, yapan bir gurup var miydi?``diye soruldugunda, tarih, su salonda karsisinda sanik olarak bulunan Milliyetçi Hareket Parti´li ve ülkücüleri, 220´sinin idami istenen bu serefli insanlari gösterecektir.´´ Ben meseleyi sümüllü ve ehemmiyetli gördügüm için konusmak istiyorum. Sunu olanca sadeligi ile ifade etmek isterim ki, ne vicdanen, ne de kanunen kendimi suçlu hissediyorum. Bu bakimdan da uzun uzadiya sahsimi savunmak ihtiyacinda ve telasinda degilim. Esasen iddianame diye ortaya konulan metin, her bakimdan o kadar gayri ciddi ki, talebi idam da olsa, böyle bir metin karsisinda, insan sadece sahsini düsünerek savunma yapmaya tenezzul etmez. Yoktan yok çikar; mevcut olmus, hicbir zaman islenmemis suçun iddianamesi de herhalde böyle olaçaktir. Bu iddianame sahsin itibariyle yok hükmündedir? Beni konusmaya sevk eden husus, ne ceza korkusu, ne muhtemel bir cezadan kurtulma gayret ve ümididir. Devlet müesseselerini ``politikadan arindirma ´´görüntüsü altinda, üstü örtülü particilik gayretlerinin hala ve en menfi sekilde devam ediyor olmasi, karsi karsiya bulundugumuz harbin yeni bir çesidi olan tehlikeli duruma ragmen eski particilik husumetlerinin devam ettirilmesi, bedeli milletimiz için çok agir olan bir hatadir. Bir an için hakli ve müsbet manada farkli durumumuzdan fedakarlik ederek, siyasi bir tesekkül olarak MHP ve siyasiler olarak bizler de diyelim ki, bütün siyasi tesekküller ve siyasiler kadar sorumlu ve hatali idik. Bu taktirde bile, farkli ve bizim aleyhimize bir tutum ve tavir takinildigi asikardir. Yanliz MHP´nin, yanliz bizim yargilanmamizdaki haksizligin millet vicdaninda açtigiyarakapanmayacaktir. Gerektigi seklinde son ferde kadar tedip ve tenkit edilmis olsalar bile, kendilerine karsi kazanilmis böyle bir netice, Türk devleti için ancak taktik seviyede basari sayilabilecek komünist çete artiklarini bizim mukabilimiz veya muadilimiz gibi düsünmek, Türk siyasi hayatini da, içtimai bünyesini de tanimamamak demekdir ve bize temsil ettigimiz milliyetçilik düsüncesine ve Türk milletine hakarettir. Herkes aklini basina toplamalidir: milli bir mektep, bir ocak olarak bilinen Türk Ordusunun bagrinda, onun serefli üniformasi altinda kendilerine milliyetçileri coplattirilan o askerler, bu gencler, yarinki sivil hayatlarinda o coplari ve yumruklari, devletin temeli olan milli kiymetlerimize indirmekte, ser ve fesat tesekküllerinin gönüllü mensup ve taraftari olmakta beis görmeyeceklerdir. Hakkindaki iddia ve itham ne olursa olsun, henüz sakin durumunda bulunan, hepsi tahsil terbiye görmüs münevver insanlari dövmeye, sövmeye, tahkiri alismis, alistirilmis bir genc, merhamet ve mertlik basta gelmek üzere her türlü milli ve insani kiymetten uzaklastirilmis demektir. Bugün milliyetçilerin basina ve sirtina inen coplar, suratlarinda patlayan yumruklar, yarin bilesiniz ki, devletin temellerine sallanan balyozlar, dinamitler olacaktir! Herkes bu vebalden kaçinmasini, çekinmesini ve korkmasini ihtar ederim. Bugünün bir de yarini vardir. Vaziyet vahimdi. Bu vahim vaziyete ordu ihtilal yapmak suretiyle tepki gösterdi. Ama ihtilalin ilan edilmis bir takvimi yoktu, olmazdi. Kimsenin cepinde ordu nasil olsa gelecek diye bir garanti belgesi mevcut degildi. Biz vatanseverce, medeni ve kanuni ölçüler içinde komünizm ve bölücülüge karsi mücadele ettik. Hayir mücadele etmeyecektiniz!´´diye varsa açikça söylesin. Ama sonra da Türk milletinin yüzüne nasil bakacagini dügünsün. Benim verilmeyecek hesabim yoktur. Komünizmi, bölücülügü önlemek için ihtilal yapan Silahli Kuvvetlerimizin bir kisim savci ve hakimleri, ülkede antikomünizmin en suurlu, en mukavim münevver blokunu, Marksist kafa ve kalemlerin eseri bir iddianame ile yargilaniyorlar. Íhtilal, Atatürk ve Türk milliyetçiligi temaslari etrafinda kendini takdime çalisirken; üniformali savcilar heyeti; varoldugu günden itibaren en basit kültür etkinliklerinden siyasi görüntülerine, 2. Mesrutiyet´te kurulmus derneklerinden MHP´ye kadar bütünüyle Türk milliyetçiligini sanik sandalyesine oturtuyorlar. Kenan Evren´in ``onlar´´dedigi komünistler gelip de MHP hakkinda bir iddianame tanzim etseler, bundan farkli olmazdi. Millet olan bitenden haberdardir, bu bakimdan yararlanmistir. Milli ´´vicdan incitilmistir. Buna kimsenin hakki olmamasi gerekirdi. Bir tarafdan ekran ve mikrofonda bir asker´´ müdahelenin mesruhiyet mesnedi olarak bizim teshis, tesbit ve fikirlerimiz tekrarlanirken, bir taraftan da biz burada ``Niçin milliyetçi oldugunuz´´mantigi içerisinde yargilaniyoruz. Orgeneral Evren: ``Biz gelmesek, onlar geleceklerdi!´´ diyor. Ben de diyorum ki: biz olmasaydik, belki de Türk Silahli Kuvvetleri´nin zaruri, mesru ve kurtarici olabilecek müdahelesi çok geç kalmis olacakdi ve beyler, sizler bugünkü sartlarda, bu rütbe ve üniformalarla bu bayrak altinda bizleri yargilamak imkanini bulamayacaktiniz!´´ Halbuki, milliyetçi fikir yapisi ve ona bagli milli suur ve heyecan tezahürleri, Türk milletinin her türlü emperyalizme karsi direncini temsil etmektedir. Bugünkü ve yarinki nesillerin milli istikameti bakimindan, bu direnç suurundan -mahkumiyet bir yana- ``yargilanmis olmak´´ seklinde bile horlanmasin, yaralanmasi gerekirdi. Bu direnç suur ve inanci tahrip edilirse, her türlü emperyalizmin önündeki setler yikilmis, barajlar açilmis olur. Sinirlardaki Mehmetcigin yabanciideolojik propagandalar sebebiyle milli degerlere olan inanci kaybolursa, vatan müdafaasi yapilamaz. Dünyanin her tarafindan kominizm ve bölücülük, vatana ihanet her zaman yargilanmistir ama, milliyetçiligi bölücülükle itham edip yargilanan milli´´ bir devlet görülmemistir. Haksizi Allah sasirtir. Kötü niyetli ve pesin hükümlü savci, komünist ve bölücü tesekküllerle irtibati, Türk Ordusuna karsi terbiyesizligi ve husumeti, Meclis içinde her türlü terbiye ve edebe aykiri tutum ve sözleriyle meshur CHP Senatörü Niyazi Ünsal´in daha önce mükerreren basina ve bize intikal etmis ve kanunsuzluk delili olan bir mektubunu, bizim hakkimizdaki iddianameye ‘‘ayrica yoruma ihtiyaç göstermeyecek kadar açik ve tüyler ürpertici ‘‘ diye tavsif ederek idamimizi istemeye delil olmak üzere koymustur. Bu zat MHP Senatörü zannedilirken mektubu hem kendisi, hem de mensup oldugu parti hakkinda tüyler ürpertici, yorum gerekmeyecek kadar açik bir anarsi ve suç delili oluyor. Peki CHP´li oldukdan sonra ne oluyor? Ses yok! Veya ne yapilacak bilemem ama, ancak biz mesele yapdikdan sonra belki harekete gecilecek. Belki diyorum, fakat ümitli degilim. Çünkü bu bilgi ve belgeler, arkadaslarimiz tarafindan, ayrica önce mahkemenizle beraber sorumlu ve yetgili diger mercilere sunulmustu; bugüne kadar hiçbir neticesi çikmadi. Sira ``9 Isik´´ adindaki kitabimdan alinan pasajlara geldi. Ílk pasaj söyle: ``Türkiye´yi kalkindiracak sisdem ve görüs ancak....Müslüman Türk milleti realitesi göz önünde bulunduran ..... milli bir görüsdür.´´ Aynen alinmasi gereken bir bölümde nokta noktalarin ne isi var? Okuyanin dikkatinden kaçirilmak istenen hangi kelimelerdir? Herhanki bir iktibasta, bazi yerlerin noktalarla geçistirilmesi üç sarttan en az birinin mevcutiyetine baglidir: 1- Çikarilan kelimeler müstehcendir. 2-Çikarilan kelimeler bir devlet sirrini ifsa etmekdedir, açiklamasi yasaktir. 3- Atilan keklimeler metin içinde bir fazlaliktir. Çikarildigi takdirde ifade edilen fikir en ufak bir degisiklige ugramayacak, yanlis anlasilmasina imkan olmayacaktir. Savcilik , bu üç sartin acaba hangisine uymus da bazi kelimeleri çikarmis? Anlamak için kitabima baktim. Çikarilan kelimeler yerlerine kondugu vakit söyle oluyor : `` Tükiye´yi kalkindiracak sistem ve görüs ancak Türk milletinin özelliklerine uygun, Müslüman Türk milleti realitesini gözönünde bulunduran ve modern ilim ve teknigi yol gösterici kabul eden milli bir görüstür.´´ Bu nasil istir? Bir savci, Türkiye´nin belki de en büyük siyasi davasina, böyle bir tahrifata nasil kalkisir?``Türk milletinin özelliklerine uygun´´ve``modern ilim ve teknigi yol gösterici kabul eden´´ibareleri alinan bölümden niçin çikarilmislardir? Müstehcen mi idiler, yoksa bir devlet sirrini mi ifsa ediyorlardi? Bu tarz örnekler henüz bitmedi, daha çok var. ``9 Isik´in 511. Sahifesinden alinan pasajda söyle deniyor .... Amansiz bir savas ki, bu savas sürecektir.....Türkiye sinirlari içinde savasimiz amansiz olarak sürdürülecektir. ``Kime karsi ve nasil bir savastan bahsediyorum? Ayrica belirtmedigime ve dürüstlükden zerre kadar nasibi olan bir insan, tereddütleri gideren ve nasil maksadi açiklayan kelimeleri nokta nokta koyarak atamayacagina göre, herhalde düpedüz bir savastan söz ettigim düsünülecektir. Kime karsi verilecegi de belli: Bizden olmayan herkese karsi. Hem de amansizca sürdürülecek. Savcinin vehmindeki MHP ve ülkücü umacisina ne kadar uygun . Simdi ayni bölümü nokta noktalari doldurarak okuyorum: Bu savas sürecekdir. Türk milletini dünyanin tanidigi en korkunç emperyalizmin, Rus emperyalizminin kölesi yapmak gayesini güden kominizme karsi Türkiye sinirlari içinde savasimiz amansiz olarak sürecekdir. Kominizme karsi açilan bir savastan Bay savci, niçin gocunuyor? Bay savci, belki de``metinde bir fazlalik saydim ´´ bahanesine siginmak isteyecektir. Gerçekden öyle mi, bu ibarelerin çikmasi manada hiçbir degisiklik meydana getirmiyor mu? Mana elbette degisiyor, hem de çok degisiyor. Milli özellikleri bile ihmal eden, hele ilim ve teknigin yol göstericiligini aklina getirmeyen bir görüsün fasizmle, tek tarafli sartlandirma ile hiç olmazsa gericilik ve tutuculukla suçlanmasi süphesiz daha kolaydir. Bay savci, yaptiklarinin mahkemede yüzüne vurulacagini elbette hesaba katmistir. Fakat, kurnazliklarin cazibesine kapilmis, zaman kazanmak istemistir. MHP iddianamesi okuyanlar, eger görüslerimizi daha önceleri ögrenmemislerse, böyle bir tahrifati hiç düsünemeyecekleri için, savcinin istegine göre sartlanmislardir . Böylece savci, asil vazifesini unutmus, sahsim, MHP ve milliyetçilik aleyhine düpedüz propakanda yapmistir. Hem de gercekleri kabaca çigneyen, en seviyesiz cinsinden kara bir propakanda. Yine ```Temel Görüsler´´adindaki kitabimdan alinan bir bölüm var: Hak kuvvetlinindir ilkesi......hükmünü yürüten tek ilke olmustur. ......Kuvvetli, inanan, hakka aldiris etmeyen bir genel baskan hüviyetine giriyorum. Belki de bay savci, kuvvet üstünlügüne inanmanin fasizmin temel ilkelerinin biri oldugunu ögrenmistir. Alinan bölüm, noktalarla geçistirilen cümleler yerlerine kondugu zaman, söyledir: Hak kuvvetindir ilkesi dünyanin var oldugundan beri milletlerarasi münasebetlerde hükmünü yürüten tek ilke olmustur. Ínsan Haklari Beyannamesi ve Birlesmis Milletler Anayasasina ragmen 1971 yili Aralik ayi içerisinde Pakistan`in ugradigi agir taarruzve tecavüzler bunu aci bir sekilde tekrar gözler önüne sermistir. 1968 yilinda Çekoslavakya`nin ve 1956 yilinda Macaristan`in basina gelenler de içinde bulundugumuz kati gerçeklerin canli delilleridir. Milletler arasindaki mücadele suurundan mahrum olan toplumlar baskalarinin boyundurugu altina düserler. Bu gerçekleri gözönünde bulundurarak Türk milletinin haklarini korumak ve daima saydirabilmek için kuvvetli olmaya ve kuvvetli olmanin yolunu bulmaya mecburuz. ``Ancak bellidir ki, kendime ait, benimsedigim bir ilkeden degil, tarihin gerceklerinden söz edmisim. Bir insanin bu gerceklere katilmamasi için ya cahil olmasi veya kuvvetli haksizlari, mesela Hindistan`la Sovyetler`i, Pakistan`a, Macaristan`a ve Çekoslovakya`ya tecavüzlerinde hakli saymasi gerekir. Ayni kitaptan alinmis baska bir pasaj: ``Biz sadece komünizme karsi bir reaksiyon degiliz .......onu ezip geçen bir aksiyonuz.´´Acaba, ne ile ezip geçeçegiz? Savci ya göre, elbette silahla, vurarak, öldürerek! Ama, noktali yerler doldurulunca garip bir sonuç çikiyor: ``Biz sadece komünizme karsi bir reaksiyon degiliz. Ona fikirle karsi çikan, Türk milletine ufuk açan ve komünizmden daha kuvvetli, onu ezip geçen bir aksiyonuz .´´ Evet, böyle demisim. Zaten, taninmaz hale getirilerek alinan pasajdan biraz önce, savcinin hiç sevmeyegi, mücadelemizin yöntemini belirten cümleler var. ```Komünizm bir fikirdir. Fikir kaba kuvvetle bastirilamaz. Bir fikir ancak kendisinden daha güçlü diger bir fikirle yenilebilir´´. Diyelim ki, bay savci, isine gelmedigi için bu kismi almadi. Peki, aldigi pasajin özünü teskileden ´fikirlere karsi çikma ´ kelimelerini niçin atti ? Hezeyanlarla dolu 941. Sahifeye üç kelime daha sigdiramadi mi ? Demokrasinin düsmanlari MHP’ye düsman. Milli ve güçlü devletin düsmanlari MHP’ye düsman. Milli birlik ve bütünlügün düsmanlari MHP’ye düsman.Türk’ün düsmanlari MHP’ye düsman. Íslam’in düsmanlari MHP’ye düsman. Komünist MHP’ye düsman, enternasyonalci MHP’ye düsman, bölücü MHP’ye düsman !.... Anarsi ve terör yanginini söndürmekle görevli olanlar acz, gaflet ve dalatet içinde. Yangin MHP’lilerin, ülkücülerin kani ile söndürülmeye çalisiliyor.... Ve sonunda demokrasi düsmani, fasist, nazist, irkçi, iç harp kiskirticisi, halki mukateleye sevk edici ithamlariyla sanik sandalyesine oturtulan yine MHP ! Biz bu milletin bela paratöneri oldugumuzu biliyorduk. Vatanseverce ve fedakarci yürüttügümüzü hukuki ve demokratik milli mücadeleden dolayi da kimseden madalya beklemiyorduk. Ama, dogrusu idam talebiyle ve su ithamlarla yargilanmayi da beklemiyorduk. Orak, çekiç ve enternasyonal sevdalisi, ayyildiz ve Mehmetçik düsmani gönüllü Moskof usaklari, yillarca ``MHP kapatilsin, Türkes tutuklansin ´´ diye bagirdilar. Hala hiyanet basini ve radyolari ayni istikamette nesriyata devam ediyor. Türk milletinin en mesru ve hakli ideolojisini, devlet kuruldugu günden beri anayasasinda yer almis bulunan Türk milliyetçilligini Marksist bir mantik ve zihniyetle degerlendiren,milliyetçiligi fasizm olarak gören, 220 idam talebini muhtevi su iddianameye bakarak insan, yoksa MHP ve Ülkücüler Davasi, solcu hiyanet ve terör örgütlerinin giristigi katliami ikmal operasyonu mudur, diye düsünmekten kendini alamiyor... Milli ülkü ve degerlerin, Türk milli menfaatlerinin, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarinin emrinde ve hizmetinde olmasi gereken iddia makami, her türlü hukuki endiselerin ve ahlaki kayitlarin disina çikarak ortaya koydugu iddianame isimli bu iftiranamesi ile kendisini, komünist ve bölücü çetelerin katliamindan hasbel kader kurtulmus olanlarin da ipini çekdirerek yarim kalmis olan komünist planini hedefine ulastirmada mi görevli saymaktadir? ALPEREN BAŞBUĞ TÜRKEŞ Tarihe biçim ve yön veren her büyük milletin büyük ruhlu, ağır çileli, öncü liderleri vardır. Bu önderler, milletin yaşama ve gelişme iradesine güç veren millî potansiyelin harekete dönüştüğü ipeğe sarılmış çelikten şahsiyetlerdir. Milletin önüne dizilmiş sıradağlar ancak bu çelik uçlu matkap şahsiyetler tarafından delinir, selamete çıkılır. Zahirde ve bâtında her ergenekon çıkışının öncüleri bunlardır. Bu büyük ruhlu insanların nefisleri de büyüktür. O nefis ki, Rahmaniliği temsil eden ruhu sıradağlar gibi
 
Bugün 69 ziyaretçi (83 klik) kişi burdaydı!

fenccc!


www.dostyurdu.com

ein Bild



PROGRAM INDIR



NAMAZ VAKİTLERİ










Online Müzik

Online müzik dinle




sitene ekle






Piyasayı Takipet

SANS OYUNLARI<
Yanlızlık Bana Seni Anlattıgı İcin(Yanlızlıgı Çok Seviyorum) Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol